“ Kışı sevmem ben
Damı akan evler,
Ayakkabısı delik çocuklar,
Ocağı yanmayan analar
Utanan babalar gelir aklıma.
Sevmem ben kışı…”
Adını bilmediğim bu şairin dizelerinden sonra, baba ocağım olan;
Bir de SARIKAMIŞ gelir aklıma,
Doksan bin er gelir, asker gelir.
Elleri, kolları buz tutmuş bedenler,
Evlatsız analar, babasız yuvalar…
Ölüm gelir aklıma,
Geride kalmışlığımdan utanasım gelir.
Onca körpe bedende çaresizlik bilince
Dünyaya topyekûn çatasım gelir.
Sevmem,
Sevmem ben kışı!
Sarıkamış, 1. Dünya Savaşı sırasında Doğu Cephesinde gerçekleşen Osmanlı- Rus savaşında DOKSAN BİN askerimizin aç-susuz, donarak can verdiği acının adıdır!
Sarıkamış, Allahuekber dağlarının yer yer 2-3 bin rakımlı geçitlerinde, ısının sıfırın altında 39 dereceye kadar düştüğü ve Mehmetçiğin sahra çölünden gelerek ve üzerlerinde yazlık üniformalarla borana, tipiye kafa tuttuğu karlı destanın adıdır. Sarıkamış, askerlerin aç, çıplak, donanımsız, yalın ayak, başı açık durumda, zemheriler diye bilinen en soğuk günlerde ve dinmek bilmez bir tipi altında, dağlara sürülen Mehmetçiğin adıdır.
Sarıkamış hâlâ içimizi sızlatan, bizleri hüzne boğan, beyaz bir elemdir…
Osmanlı tarihinin en acı sayfalarından birisi hiç şüphesiz Sarıkamış Harekâtı’dır. 22 Aralık 1914’te başlayıp, bitiş tarihi ve kayıplarımız konusunda muhtelif görüşlerin olduğu harekât, yaklaşık 3 hafta sürmüş ve Osmanlı Devleti açısından ağır kayıplarla sonlanmıştır. Sarıkamış Harekâtı hakkında 3 yıl boyunca hiçbir bilgi paylaşılmamıştır.
16 Ağustos 1064 tarihinde Alparslan’ın Bizans’ı mağlup etmesiyle Türk vatanı olan Sarıkamış, yüzyıllarca Türk yurdu olarak kalmıştır. Bu süreç boyunca da devamlı olarak Ruslarla mücadelelere sahne olmuştur. 1877-1878 yıllarında Ruslar yine ülkemize saldırmış ve yine hezimete uğramışlardır. 13 Temmuz 1878 tarihinde Berlin Anlaşması imzalanarak Kars, Batum ve Ardahan Ruslar’a bırakılmıştır. Böylelikle kırk yıl sürecek olan esaret dönemi başlamış olur. 1 Kasım 1914 tarihinde Rus orduları yeniden saldırıya geçmiş, Sarıkamış üzerinden Pasinler’e doğru ilerlemeye başlamışlardır. Yenilgiye uğrayan Ruslar, Sarıkamış’a kaçmışlardır. Bu sırada Enver Paşa’nın emriyle Ruslar’a karşı harekât başlatılmış, binlerce askerimiz Sarıkamış’a yönlendirilmiştir. 22 Aralık 1914’te başlatılan harekâtta, Sarıkamış’ın ağır kış koşulları sebebi ile, binlerce askerimiz susuz, donarak şehit olmuştur.
Sarıkamış’ta dondurucu soğuk altında askerlerimizin durumunu, Kurmay Subay Şerif Bey “Sarıkamış” adlı kitabında şöyle anlatıyor: “Yol kenarında karların içinde çömelmiş bir asker, bir yığın karı kollarıyla kucaklamış, titreyerek, feryat ederek dişleriyle kemiriyordu. Kaldırıp yola sevk etmek istedim. Beni hiç görmedi. Zavallı çıldırmıştı. Bu suretle, şu lanetli buzullar içinde, biz, belki on bin kişiden fazla insanı bir günde karların altına bıraktık ve geçtik”.
Rus Kafkas Ordusu Kurmay Başkan Vekili Dük Aleksandroviç Pietroviç, Sarıkamış’ta gördüklerine anılarında şöyle yer vermiş: “İlk sırada diz çökmüş 9 kahraman. Mavzerleriyle nişan almışlar, tetiğe asılmak üzereler ama asılamamışlar… İkinci sırada cephane taşıyanlar var, sandıkları bir avuçlamışlar ki, kâinattan hırslarını almak istiyor gibiler. Öylesine kaskatı kesilmişler… Ve sağ başta Binbaşı Nihat. Dimdik ayakta, başı açık, saçları beyaza boyanmış, gözleri karşıda… Allahuekber dağlarındaki son Türk müfrezesini teslim alamadım. Bizden çok evvel, Allah’larına teslim olmuşlardı.”
Sarıkamış Harekâtı sonunda, Doğu Anadolu kapıları Ruslara açıldı. 13 Mayıs 1915'te Ermenilerin işbirliği yaptığı Rus kuvvetleri, önce Van'a, bilahare Muş ve Bitlis'e girdi. Harp esnasında Ruslara yaptıkları büyük hizmetin karşılığı olarak, bu illerin valilikleri, Ermenilere verildi. Harpten sonra, Ermeni-Rus işbirliği sonunda, bölge halkına karşı müthiş bir soykırıma girişildi. Van Gölünün ortalarına kayıklarla taşınıp öldürülen, suya dökülen çocuk, kadın, genç ve ihtiyar Türklerin sayısı, kesin olarak tespit edilememesine rağmen, çok fazladır. Esasen, bu harp sırasında Ermeni Komitacıları, hemen her tarafta isyana hazırlanarak, birçok yerde depolar dolusu silah ve cephane biriktirdiler. Bu silah, teçhizat ve destekle katliam yapıp, Doğu Anadolu'yu harabeye çevirdiler.
Ağıtlar yalan söylemez denir. Yemen’e gidenin gelmediği gibi, ya da, Çanakkale’de kahramanlarımızın daha ölmeden mezara girdiği gibi… Sarıkamış için söylenenler de benzer hakikatleri yansıtıyor:
memed yetim memed aşık
potini var delik deşik
anası elinde beşik
memed yatar kar altında
SARIKAMIŞ kar altında
mehmedim karlar altında
yüreğinde sevdiceği: memleketi kor altında
anama demeyin sakın
tüfengi omzuma takın
bu yüreği benden sökün
yatamam toprak altında
son bir nefes memed dayan
zalım uyku gel de uyan
ölen beyaz bir kardelen
tahammülüm zor altında
ana, sana bu mektubu Allahuekber dağında yazıyorum, galiba veda vakti geldi, hakkını helal et anam, Elif kıza selamımı söyle, o cepheden bu cepheye atıldık. AŞK makamında bir türkümüz olmadı, bu yüzden sevdamız gazi, aşkımız şehittir bizim. Elif kızın üstünden elim kalkmıştır, gayrı hakkını helal etsin. Üzülme ana, ağlama: Sarıhanlı nere, Sarıkamış nere deme. Sarıkamış için ölmeyi bilmiyorsa bir adam, Sarıhanlı için nasıl yaşar. Her seher vakti secde aydınlığındaki ak alnını öptüğümü bil, ama beni öldü bilme. Ne diyor Yunus Baba 'Ölürse ten ölür canlar ölesi değil' ana.
|