Bu hafta son günlerde olan olaylardan bahsetmek yerine işlere biraz daha yukarıdan bakarak bir şeyler aktarmaya çalışacağım. Öyle zannediyorum ki biraz sert olacak. Şimdiden hiçbir şeyin farkında olmadan milletimizin aleyhine faaliyet gösteren kurum ve odaklara hizmet edenleri tenzih edip, derhal akıllarını başlarına toplamalarını salık veririm. Milletimiz Cumhuriyet tarihinde ilk defa ingilizcesi “Public Diplomacy” diye anılan kamu diplomasisi yürütmekte ve sadece Osmanlı coğrafyasında değil, gelişen dünyada teknoloji ve hızlı yaşam anlayışına da uygun olarak dünyanın her yerinde muhtaç durumda olan tüm coğrafyalara yardım elini uzatmakta, bu zaten bilinen bir gerçek. Bunun Türkiye’ye getirisini anlamakta zorlanan bir takım zevat, ortalığı karıştırıp kaybolan rantlarını tekrar elde edebilmek için feveran etmekte. Suya ihtiyacı olana kuyu, yola ihtiyacı olana yol, lojistik destek ihtiyacı olan hem ırkdaşımız hem dindaşımız Türkmen kardeşlerimize lojistik destek sağlarken bunca kıyametin koparılması elbette akıllara soru işaretleri getirdi ve biraz akl-ı selim düşünebilen herkes neyin ne olduğunu net biçimde anladı. Lakin son birkaç haftadır dünyadaki gelişmelere baktıkça görüyorum ki Türkiye’nin kamu diplomasisi yürüttüğü tüm coğrafyalar hassas dinamiklerine dinamitler koyularak karıştırılmak isteniyor. Bosna-Hersek’te dün olan olaylar bunun açık bir göstergesidir. Analizmerkezi’nin tabiriyle, içeride CIAmaat üzerinden yapamaya çalıştıklarını, dışarıda Türkiye’nin etkili olduğu neresi var ise oraları da ateşe vermek sureti ile de Türkiye’yi yıpratmaya çabalıyorlar. İmkanı olan okuyucularım, lütfen Somali’ye, Nijer’e, Bosna Hersek’e, Türkmenistan’a, Filistin’e, Sudan’a gidin ve Türk pasaportunu gösterince nasıl karşılandığınızı kendiniz görün. Şüphesiz ki SETA Vakfı’nın da yakından takip ettiği beynelmilel hamleler devletimizin ve hükümetimizin dikkatinden kaçmamaktadır fakat, şu anda tercüme edilmesi gereken ve halkımızın anlaması gereken durum, daha ziyade olayların hedefinde seçilmiş hükümetimizin değil tüm hayati organları ile devletimizin olduğu gerçeğidir. Bu gerçeği kavradıktan sonra bilerek ve isteyerek ve hatta bahaneler üreterek bu güç odaklarının hizmetinde bulunmak vatan hainliğinden başka bir şey değildir. İHH, Halk Bank, TİKA, Yunus Emre Türk Kültürü Merkezi gibi kurumlar ile mevcut hükümetimizin devletimize getirdiği kazanımlar tahayyül sınırlarını aşmaktadır. Hepsine ne zaman ne de kelime yeter fakat sadece TİKA’nın yaptığı icraatların ne kadarını hayal edebilmiş önceki hükümetler, bir mukayese edip tekrar vicdanınıza sorun; “Bir zamanlar en temiz duygular ile İslam’a hizmet eden gönül erlerinin” oluşturduğu “Fethullah Gülen” hareketine dönüşen güruh, acaba bu gibi kurumları (İHH gibi) neden karalama kampanyasına girişmişlerdir? Kendi memleketimizde kendi istihbaratımızı gözetleyen polislerimizin oluşu ne kadar acı bir gerçektir. İstihbaratın şeffaf olması iddiasında bulunanlara hiç değinmiyorum bile. Onlar cühela, devlet yönetmekten bi-haber, milli menfaatlerimizi sağlayan sırları açık etmek isteyen bir takım zavallıdan başka bir gözle bakılamayacak insanlardır. Bunu bilerek ve isteyerek yapanlar ise Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından derhal men edilmelidir. Kamu diplomasisi diye adlandırılan politikanın ne olduğunu ve bize getirilerinin neler olduğunu anlamak isteyenlere Dışişleri Bakanı Sayın Profesör Doktor Ahmet Davutoğlu’nun yazmış olduğu “Stratejik Derinlik”, “Küresel Bunalım” ve “Teoriden Pratiğe: Türk Dış Politikası Üzerine Konuşmalar” isimli kitaplarını okumalarını tavsiye ederim. |