27 Kasım 2025 - Perşembe

ADALETİN TERAZİSİ KİMDE ?

Toplumların ayakta kalmasını sağlayan en temel kavramlardan biri hiç kuşkusuz adalettir.

Yazar - Dr. İmbat Muğlu
Okuma Süresi: 5 dk.
22 okunma
Dr. İmbat Muğlu

Dr. İmbat Muğlu

-
Takip EtGoogle News

Toplumların ayakta kalmasını sağlayan en temel kavramlardan biri hiç kuşkusuz adalettir. İslâm dininin kutsal kitabı Kur’ân-ı Kerîm’e göre adâletin ölçüsü yahut dayanağı hakkaniyettir. Allâh Teâlâ şöyle buyurmaktadır: "De ki, Rabbin adaleti emretti." (7/29), "Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder." (16/90), "Allah size, mutlaka emanetleri (görev ve vazifeleri) ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder." (4/58), "Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan kendiniz, ana - babanız ve akrabanız aleyhinde olsa da Allah için şahitlik eden kimseler olun." (Nisa, 4/135) Ekonominiz ne kadar güçlü, şehirleriniz ne kadar modern olursa olsun; eğer insanlara eşit ve hakkaniyetli davranmıyorsanız, o yapının çökmesi sadece zaman meselesidir. Çünkü adalet, bir toplumun vicdanıdır. Vicdanı zedelenmiş bir toplum ise huzuru uzun süre taşıyamaz. Çağımızda adaleti en çok mahkeme salonlarında arıyoruz.

Oysa adalet, hâkim kürsüsünden çok daha geniş bir kavramdır. Sokakta, iş yerinde, aile içinde, trafikte, okulda… Hayatın her alanında adaletin izlerini görmemiz gerekir. Bir çocuğun sırf ekonomik koşulları yüzünden iyi eğitim alamaması da adaletsizliktir; bir işçinin emeğinin karşılığını alamaması da, bir kadının hak ettiği saygıyı görmemesi de adaletsizliktir. Ancak şu soruyu kendimize sormaktan kaçıyoruz: Biz adil miyiz? Adaleti yalnızca devletin sağlamasını beklerken, kendi küçük dünyamızda adaletsizliklere kapı aralıyor olabilir miyiz? Önyargılarımız, aceleyle verdiğimiz hükümler, “ben bilirim” tavırlarımız… Bunların hepsi toplumsal adaletsizliğin birer küçük parçası değil mi? Gerçek adalet, yalnızca hukukun keskin çizgileriyle değil, bireylerin içsel vicdanıyla güçlenir. Bir hâkim karar verirken adil olmak zorundadır; ama biz de günlük hayatın içinde adil olmakla yükümlüyüz. Çünkü adalet, bir kişinin değil, bir toplumun omuzlarında durur. Adaletin en büyük düşmanı kayıtsızlıktır. “Beni ilgilendirmez” dediğimiz her olay, yarın dönüp bizi ilgilendirir. Adalet herkes içindir; çünkü haksızlığın hedefi bir gün biz olabiliriz.

 

Tarihin bazı dönemlerinde öyle liderler çıkar ki, adalet anlayışları sadece kendi çağlarını değil, yüzyılları aşan bir etkiye sahip olur. Hz. Ömer (r.a.)  de bu isimlerin en başında gelir. İslam tarihinin ikinci halifesi olan Hz. Ömer (r.a.) , sadece bir devlet yöneticisi değil; aynı zamanda adalet kavramının ete kemiğe bürünmüş hâlidir. Onun döneminde adalet, yalnızca mahkeme kayıtlarında veya yönetim talimatlarında yer alan bir ilke değildi. Adalet, devletin nefesi, toplumun vicdanıydı. Hz. Ömer'in (r.a.) adı anıldığında akla gelen ilk şey “adalet” olması boşuna değildir. Hz. Ömer’in (r.a.)  adalet anlayışını anlatan kıssalardan biri, “Dicle kenarında bir kurt bir koyunu kapsa, Ömer’den hesabı sorulur” sözüdür. İstiklal Marşımızın yazarı olan milli şairimiz Mehmet Akif de bu hadiseyi şiirinde şöyle anlatmış: “Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu, / Gelir de adl-i İlahi sorar Ömer’den onu”…  Bu cümle, yönetim sorumluluğunun büyüklüğünü ve hassasiyetini anlatır. Çünkü Hz. Ömer’e (r.a.) göre adalet, sadece insanlar arasında değil, canlılar arasında bile gözetilmesi gereken bir haktır. Bugün herhangi bir yöneticinin, en küçük haksızlığın bile kendisine yüklenebilmesini kabul etmesi mümkün müdür?

Çağ değişir, şartlar değişir ama adaletin değeri değişmez. Hz. Ömer’in (r.a.) yaklaşımı, bu evrensel gerçeği en sade haliyle gösterir.  Onun adaleti, güç karşısında eğilmeyi değil, hakkın yanında dimdik durmayı öğretir. Hz. Ömer (r.a.), karar verirken zengin-fakir, Müslüman-gayrimüslim, güçlü-zayıf ayrımı yapmazdı. Bir hıristiyanın hakkını Müslüman’a karşı savunduğu olaylar tarihe geçmiştir. Çünkü ona göre adalet, kimsenin tekelinde değil; Allah’ın emanet ettiği evrensel bir ilkedir. Adaletin dini, ırkı, makamı olmaz. Toplumsal huzuru bozan adaletsizliklerin arttığı her dönemde, Hz. Ömer’in (r.a.) hayatından bir sayfa açmak bize ışık tutabilir.

Çünkü adalet, güçlülerin korunması değil; haklının korunmasıdır. Sonuç olarak… Adalet, toplumun temeli olduğu kadar insanlığın da en büyük sınavıdır. Bu sınavı geçmek için hepimizin çaba göstermesi gerekiyor. Bir gün adaletin terazisinin bir kefesinde biz olursak, diğer kefesinde de vicdanımızın yer almasını umalım.

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Tüm Yazıları